Aynı gün katıldığım bir konferansta 2 uluslararası liderin Bill Gates’in bir sözüne yer verdiği sunum slaytlarını görünce hikayeciliğin hala biraz çörek otu ilave etmek olduğunu düşünenlerin sayısının çokluğuyla yıkıldım.

Reçetesi olmayan, tarifi verilemeyen ve iyi sunum yapanın başarılı olacağı düşünülen hikayeciliğin aslında bir yöneticilik yetkinliği değil liderlik becerisi olduğunu Paul A Smith’in “Lead with a Story” (Hikayeyle Yönet) kitabında okumuştum. Smith, hikayecilik alanında oldukça başarılı ve ufuk açan bir lider.

Onun deyimiyle iyi hikâye anlattığını zanneden liderlerin tamamı sahneden korkmadıklarında bu işin tamam olduğunu düşünüyor. Halbuki, hikâye ünlü bir düşünürün sözüyle açılan bir sunumdan çok uzak bir kavram ve üzerinde çalışılması gerekiyor.

Smith’e göre bir hikâyenin akılda kalıcılığı sıradan bir sunuma göre %40 daha fazla. Çünkü hikâye farklı öğrenme biçimlerine sahip kişilerin öğrenme doğasına uygun bir yöntem. Sözlü öğrenen kişiler sizi dikkatle dinlerken, görsel öğrenme becerisi yüksek olanlar anlattıklarınızı bir film izlercesine zihninde canlandırmaya başlıyor. Denemeden öğrenemeyenler ise, yarattığınız etkileşime açık ortamda soru sorabiliyor, hikâyeye anlam kazandırabiliyor.

Farklı liderlerin hikayelerini dinlediğimizde, onlardan bir şeyler öğreniyoruz, ilham alıyoruz, zaman zaman ufak da olsa kendi hikayelerimizle benzerlikler kuruyoruz. Ve tüm bu düşündüklerimiz aklımızda kalıyor.

Sunumlarında Bill Gates’in meşhur takım çalışmasını sözlerini gösteren liderler izleyicinin bu içerikle bir bağ kurabileceğine inanıyor. Halbuki hiçbirimiz Bill Gates değiliz.

-logue’da hikayecilik konusunu uzman bir ekiple çalışıyoruz. Ekip içinde yazdığımız hikayelerin ve metinlerin ne denli marka ile uyumlu olduğunu çeşitli yöntemlerle test ediyoruz. İşin tek bir sırrı olmadığında artık emin olduğumuz için, asıl konunun hikayelere nasıl tepki verdiğimiz ve hikayeler karşısında sıradan konulara göre nasıl sürüklenerek gittiğimizi anlamak olduğuna inandık.

Hikayecilikte verilerin destekleyici bir unsur olduğuna inanılıyor. Veriler davranış değişikliği yaratmıyorken, duygular tam aksine bu durumu tetikliyor ve destekliyor. İşte tam da bu nedenle yukarıda sözünü ettiğim dijital kampanyaların hemen hemen hepsi duygularımıza odaklanıyor.

Ne lego ve yapboz kadar mekanik ne de tamamen duygusal olmadan, hikayelerin zihnimizdeki yerine odaklanarak hedef kitlemize ve ekibimize ilham verebilmek mümkün.

-feryal-

Tavsiye: Karen Ebber https://www.ted.com/talks/karen_eber_how_your_brain_responds_to_stories_and_why_they_re_crucial_for_leaders

2021 Yılının En Çok Konuşulan Dijital Kampanyaları- https://www.marketingturkiye.com.tr/haberler/arastirma/duygulu-hikaye/

fotoğraf: Hello I'm Nik